30 Ocak 2020 Perşembe



Dünyanın karmaşıklığından bunaldım. Her şey aşırı basit mi yoksa son derece karmaşık mı ondan bile emin olamıyorum/z. Mesela, çok uzun yıllardır bize söylenen neredeyse her şeyin yanlış olduğunu öğrendik. Sağlıkla büyümek isteyen her çocuğa her gün süt içmesi öğütlendi ama buün bakıyoruz ki insan vücudu sütü sindiremiyor bile. Gelişen teknoloji ve yapılan araştırmalarla bilgilerimizin güncellenmesi, yeni şeyler öğrenmemiz elbette güzel ve normal ancak keşke tek mesele bu olsa.

Bir sürü uzman, profesör var etrafımızda. Biri canla başla bir şeyi savunuyor, öteki de aksini. İkisi de eğitimli, belki ikisi de gayet güvenilir gözüküyor. E o zaman hangisinin ikna kabiliyetine teslim olmamız gerekiyor? Hal böyle olunca insan bıkıp yalnızca keyfine göre yaşamaya karar veriyor.

Bilgi akışı hiç kesilmiyor. Her gün doğru yanlış eksik gedik saçma ya da mantıklı ilginç ya da sıradan yüzlerce binlerce şeye maruz kalıyoruz. En basitinden hayatını düzene sokmak, daha iyi rutinlerle yaşamını sürdürmek isteyen kişiler için, içinde bulunduğumuz çağda sayısız kaynak mevcut. Bloglar, dergiler, televizyon programları, youtube kanalları, online veya normal eğitimler.. Var da var yani. Ama bunları kullanıp bir yol çizmek isteyen birini yine benzeri problemler selamlıyor. Neden?

Herkes kendine göre bir şeylerin bilirkişisi çünkü. Biri kalkıp diyor ki ara ara kendinizi ödüllendirin, şımartın. Ufak tefek abur cuburlar için gün ayırın vs. Diğeri de hayır diyor, her gün yediğiniz et ekmek su bile doğal veya sağlıklı değilken onlara sakın ha bulaşmayın! Peki, tamam.

Biri diyor şu araştırma sonucu şunlar kanıtlanmış, öteki de kalkıp zıttını öne sürüyor. Bilimse bilim analizse analiz. İyi de biz hepimiz akademik düzeyde rahatça okuma anlama yapabilecek kapasitede insanlar değiliz ki. Kime nasıl, ne kadar güveneceğiz hangilerini kabul edeceğiz? Kapasite demişken, her alanda veya birçok alanda kendine bir şeyler katmak isteyen insanların da bunu yapabilmesi pek mümkün görünmüyor çünkü bir gün 24 saat ve her biyolojik bünye uykuya illa ihtiyaç duyuyor. Zamanı efektif kullanma konusunda ustalaştı diyelim, bu sefer dış etkenler müsade etmiyor. Yapmak gitmek görmek halletmek (sonsuza uzar bu) zorunda olduğu şeyler listesi uzun çünkü. Bir de çoğunluğun pek çok açıdan bağlı olduğu bir ailesi de var. Bu da artı birkaç insan ve beraberinde birkaçın baya fazlası da sorun demek. Her neyse.

Yine birileri şöyle diyor diğerleri şöyle diye girecektim ama yanlış anlaşılmasın. Herkes hayatını yalnızca başkalarını dinleyip onların sözlerine tavsiyelerine uyarak yaşamıyor tabii ki. Eğer taklit, özenme, kompleks ve benzeri şeylerin çemberinde yaşayan henüz kişiliği oluşmamış biri değilse şahıs, devamlı öğreniyor sorguluyor yenileniyor, gelişiyor. Yani dışarıdan aldıklarını filtreleyip kendine uygun gördüğü şekilde seçimler yapıyor ve aksiyonlar alıyor. Aksi mümkün değil zaten. Herhangi birinin, hiçbir şey öğrenmeden, dışarıdan herhangi bir şey almadan yaşamını sürdürmesi imkansız. Doğduğumuz andan, hatta daha anne karnından itibaren bu süreç başladığı için önce bunu bi kabullenmek lazım. Zaten bu yüzden de "özgünlük, keşif" gibi kavramlarının anlamları hakkında uzun uzun düşünmem/iz gerektiğine inanıyorum.

Bir yerde duyduğum ama kime ait olduğunu hatırlayamadığım bir söz var. Sanırım bir yazar, yazılan hiçbir kitabın tamamen onu yazan kişinin fikirlerinden oluşamayacağını, çünkü o düşüncelerin yazarın bugüne kadar okuduğu yaşadığı her şeyden etkilenerek oluştuğundan bahsediyordu. Çok fazla hak veriyorum. En azından şimdilik, çünkü malum her an her şey değişebilir. Sonuçta değişim asla son bulmaz ve değişmeyen tek şey de değişimin kendisidir.

Ben kendim de sayısız kararsızlıklar içerisindeyim. Ne istediğimi, neleri hedeflediğimi az çok biliyorum elbette. Planlar yapıyorum, uyguluyorum, bir şeyler için çabalıyorum. Deniyorum, yanılıyorum, kararlar alıyorum ama hala çoğu şey, hatta neredeyse her şey, hakkında tek söyleyebildiğim "bilmiyorum." 

Belki de hayat budur, böyle bir şeydir aydınlanmasını bir süre önce yaşadım. Dolayısıyla ondan beridir daha bi sakinim sanki ama çok da değil. Kafamın içi durmadığı için her an yeni bir şey çıkıyor çünkü. Bununla ilgili de çalışıyorum, neredeyse her gün. Zihinsel karmaşayı biraz dizginleyip yoluna sokacak yöntemler hakkında uğraşmak hoşuma da gidiyor. Tam olarak "ben" gibi hissettiğim şeylerden biri bu. Tabi yine, şimdilik, orası kesin. Bu arada biraz dedim çünkü çalışan bir kafadan daha kıymetli çok az şey vardır. Her ne kadar zaman zaman bu bir eziyet gibi gözükse de esasen lütuf olduğuna inanıyorum/inanmak istiyorum. İşte bu yüzden onu haddinden fazla sınırlamaya çalışmak, bi yerde işleyişini bozmak olur. Olumsuz yönde dönüştürmek de en son isteyeceğim şeydir sanırım.
So, onu da bir demir gibi düşünüp ışıldamasına yol açma ihitmali olan şeylere fırsat vermek lazım. Neticede atasözlerimiz önemlidir.

Şu insanı hüsrana ve sıkılganlığa sürükeyen zıttırı bıttırılar hakkında daha çok örnek var. Ama sabaha kadar da yazsam pek bi faydası olmaz. O yüzden en iyisi oturup umar yolculuğuna çıkmak sanırım. Gidiyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

On Beş Mayıs

  Acaba hakaretsiz kötü sözsüz nasıl yazarım, üslubumu sakin bir ölçüde nasıl tutarım şeklinde uzunca düşündükten sonra konuşmaya karar verd...