29 Temmuz 2019 Pazartesi

Pişmanım ve Yeni bir Başlangıç.



       Uyumaya çalıştığım bir  gece yarısı, hatta tekniken sabah saatlerinde yatağımda dönüp dururken bambaşka biri olmaya karar verdim. Hayaller kurup eğlenmeme bakacağım anlarda pat diye hatırıma gelip bana dehşetle gözlerimi açtıran şeyler uzunca bir süre peşimi bırakmayacaktı. İçimin nasıl sızladığını, göğsümün üzerinde hissettiğim iğrenç ve acı verici ağırlığın eş zamanlı olarak gözlerimden yaş olarak dökülmesine şahit oldum. Saçımı başımı yolma isteği bir yana, pişmanlığın yakıcı ateşi diğer yana. Bununla nasıl başa çıkacağım düşüncesi mahvetti beni. Kendime ardı arkası kesilmeyen hakaretler edip, kızıp, utanıp durdum bi taraftan ellerimi açıp bazen sesli bazen sesimi çıkarmaya gücümün yetmediği şekilde dua ederken. Niyetim belliydi, bağışlanmak. Hatalarımın affedilmesini istedim, her şeye kudreti yetenden. İçimden geçeni, bundan sonraki, ne kadar olduğunu bilmediğim ömrüm için ıslahı, en ufak pürüzle bile beni ızdıraba sürüklemeyecek, tertemiz, huzurlu, tövbe dolu bir yaşamı. Ben bunların dayanılmaz yükünü atabilmek için, nefes almaya devam ettiğim her an yalvarmaya karar verdim.

Bunca zamandır hayatımın hep bir yerlerinde duran, zaman zaman daha çok önem vermemin gerekliliğini fark ettiğim, biri laf etmeye kalkıştığında ayağa kalkıp savaşmaya hazır olduğum, kendimi pekçok noktada bilinçli sandığım/saydığım ve sanırım bu şekilde, bunları yaparak vicdanımı rahatlattığım şeyi aslında nasıl yanlış yorumladığımı anladım. Hak ettiği muamele asla bu değilken, benim yaptığım ahmaklıktan başka bir şey değildi. Öyle şunu yaptım bunu yaptım diyip de kenara atılacak bir şey hiç değildi. Derin derin anlamlandırdım sanarken ne sığ bakmışım meğer, çocuğum ben demişim, gencim demişim kendimi öyle eylemişim. Sanki bunlar her şeyin bahanesi, haşa imkan vericisi olabilirmiş gibi. İmkanları da, izinleri de, aklı da veren bellidir. Belli ki bunu lafta bilmeyi seçmişim. Geç oldu, çok geç oldu ama anladım sonunda. İlk kez bu kadar -dozu- çok belki, gözden çıkardıklarım, feda etmeye hazır olduklarım, teslimiyete olan güvenim ve sonucun beni götüreceği yere olan delicesine sığınma amacım.

O anlarda neler düşünüyordum, daha sonraları verdiğim kararları ne kadar uyguladım tartışılır. Kimle tabi, kendimle. Kahrolası kendim. Nasıl tükettim yedim bitirdim. En sevdiğim insanların ilmek ilmek dokuduğu, tuğla tuğla inşaa ettiği ve hala, her gün çiçeklerini suladığı bir bahçe gibi olan şeyi. Kalmış olan kırıntılarına sımsıkı tutunacağıma dair kendime yeminvari sözler ettim. Bu sefer kesin, el açıp onu istedim. O yola girmeyi, dönmemeyi. Elimde bunun fırsatı varken, ve başarıyla yürürsem sonunun en güzel diyarların sahibi bir sonsuzluğa açıldığını bilirken ne diye başka kapıları seçtim.

Bi anda nasıl sönüverdi ama ışık sandığım yalancı noktalar. Tek tek, kırıla kırıla. Başarıymış azimmiş, çalışmakmış eğitimmiş. Donanım, bilgi, tabi kültür de eklenmiş. Karanlık. Kapkaranlık. Asıl ışığı odak bilmedikten, gerçek patronun sözünü dinlemedikten, 13.28'i rehber edinmekten sonra nereye ulaşabilirim ki? Hangi iç huzur mevzubahis, hangi güzel hayattan bahsedebilir insan. Doğru yer önemli, önceliği bir kenara itmek korkunç, tek tük yaparım idare ederim kafası korkunç, yavaş yavaş alışırım demek kandırmaca. Hepsi yoluna koyulmak zorunda. Yoksa kazık kadar kız ufacık çocuk gibi ağlamaya devam edersin. Allah yardım etsin.✿

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

On Beş Mayıs

  Acaba hakaretsiz kötü sözsüz nasıl yazarım, üslubumu sakin bir ölçüde nasıl tutarım şeklinde uzunca düşündükten sonra konuşmaya karar verd...