Kendi kendime konuşuyorum, ele seviye
Kendime çok
şaşırıyorum. Yorucu bi insanım. Bazı takıntı ve huylarımı törpülemeye
çalışıyorum ama yine de çoğunda zorlanıyorum. Herkese, her şeye yetişmek
zorundayım sanki. Bişeye hevesleniyorum, yapıyorum bi süre sonra sıkılıp
bırakıyorum. Buraya kadar her şey normal. Ama sonsuz ihtimalleri düşünmekten
vazgeçemiyorum yavaş yavaş kafayı yiyorum. Bi dizi izliyorum, birini tanıyorum
onunla alakalı her şey benim sorumluluğumda gibi davranıyorum. Ya bana ne ki? Kim
nerde nasıl yaşıyor neler yapıyor beni ne ilgilendirir. Hayat tarzım konusunda
ilham alırım diyorum ama bana bi süre sonra yükten başka bir şey olmuyor. Her
gün izlemem gereken onlarca instagram storysi, bir sürü tweet var. Neden çünkü kendi
kendimi buna mecbur kılmışım. Kimse gelip de bana bunları yapmamı söylemiyor, aksine
herkes şimdilerle bunun akıllı bir davranış olmadığını ve sosyal medyanın zararlarını
konuşup duruyor. Hesaplarım kendiliğinden kapanınca ne güzeldi. İlk baş
üzülmüştüm, keyfimi baya kaçırmıştı ama sonra umursamadım. Demek ki böylesi
daha iyiymiş diyerek bıraktım. Binlerce takipçi bana ne sağlıyordu, gereksiz
kalabalık. Bilgi edinme amaçlı kullanayım, sadece vizyon sahibi kişiler olsun
diyorum ama yok. Yapamıyorum, illa bi şekilde karşıma çıkan o hit’lere bi
şekilde kapılıp gidiyorum. Ne yapayım ama , üstün yetenekli oyuncular, muazzam
sesler, az görülen sanat ve sanatçılar, her gün yeni bilgiler, haberler derken
bi bakmışım bunlardan kayıp tabiri caizse magazinin kucağına düşmüşüz. Nefret
ediyorum artık biriktirmekten. Benim en belirgin ve yenmeye çalıştığım karakteristik
bir özelliğim ama bu davranış bana resmen ayak bağı. Hiç alakam olmadığı halde
defalarca bi yerlere kaydettiğim - ABARTMIYORUM- yüzbinlerce fotoğraf neyi
nesi? Kim ayıklayacak onları Bi yerden silip diğerine tıkmak. Tıpkı odanın
üzerinden toplayıp dolaba sıkıştırır gibi dijital olan her şeyi telefonlarımdan,
bilgisayarlara, onlardan alıp flashlara , yok efendim depolama alanlarına
drivelara.. At at bitmez ki. Ya neden yapamıyorum. Anı yaşamıyorum. Her olayı kamerayla
ölümsüzleştirme olayını başkalarına bıraktım şükür, keyif almaya bakıyorum ama
estetik zevkime hitap eden her şeyi alma, bünyemde saklama ve hatta başkalarına
sergileme isteğimle baş edemiyorum. Sanki o “gitsem ne enfes” olur dediğim
yerler ekrandan fırlayıp gerçek olacak da ben de ilk uçakla oraya varacakmış
gibi davranıyorum. Biriyle ortak sevdiğim bir şey varsa onun hakkında her şeyi
o da bilsin, her habere, resme, fikre ulaşsın şahit olsun istiyorum. Kimse
benim kadar detaya düşmüyor heyecanlanmıyor da biliyorum. Kimseye kendimi
anlatamıyorum. Hoşuma giden şeylerden uzak kalınca mutsuz, eksik hissediyorum
ama bu saçmalığa kendimi alıştıran da bizzat benim biliyorum. Oysa başarabilsem
ne güzel olacak biliyorum. Tonla insan var interneti minimum düzeyde kullanan.
Eminim ki kafaları rahattır. Hem ben eski dönemlerde yaşamak istemiyor muydum? O zaman var mıydı bunlar hayır, birinin
başına bir şey gelse iyi ya da kötü 5
saniye içinde değil de birkaç haftada, ayda duyulurdu. İnsanlar bir ara geldimi
konuşmaya meseleler bulunurdu. Şimdiki gibi kimse telefonlarla hayata tutunmuyordu.
“Kaçırma” fikrinden uzaklaşamıyorum ben. Aynı “ben gitmedim ya okulda bugün
neler neler olmuş” diyen öğrenci gibiyim senelerdir. Sanki ben araştırmasam,
bakmasam okumasam çok önemli şeyler kaçıracağım. Hayatım her an değişebilir,
bunlara bağlı olarak mı, hadi ordan. Olamaz mı, e oluur. Ama sen bir gün, bir
ay, bir yıl müdahil olmadın diye ne olacak, tek noksan sen misin ? Uzaylılar
gelirse kaçacağımız yeri planladılar da ondan mı habersiz kaldın sanki. Aman
aman.. Pek yazık. Sürekli bu “dönüm noktaları” nın peşinden koşmaktansa sakin
olmayı istiyorum. Deniyorum pek başaramıyorum ve bu yüzden sürekli buna benzer
yazılar yazıyorum. Hayat biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir demeyi öğreniyorum.
Her istediğimin, bencilliğimin ve egomun peşinden koşmayacağım. Buna fedakarlıklar
yaparak, keyfi isteklerimi susturarak ve bazen haklı olduğum halde kendi içime
dert yanarak başlıyorum. İyi mi kötü mi bilmem dengeyi tutturmak istiyorum.
Sanırım bunda da ayrıntılar içinde boğulup gideceğim. Hisler, evrenler, soyut
mevzular bunların ölçüsü yok ki bi tartısı olsun. Öyle olsa benim de kafam rahat
olurdu. Ama yook, düşün düşür dur. Nereye kadar gidebilecekse sanki. Çok mu
film izledim acaba da, ben sağıma bakarken solumda cennetlerin kaçacağına, ben
otururken ayaktakilerin kurtulacağına veya ben bakarken gözünü kapatmışların mutlu
olacağına inanıyorum. Bilmiyorum, sanırım yeşil çay yapmaya gidiyorum
31 mayıs 2018 perşembe saat 01:45